Acının hayatımızda nasıl bir yeri var? Kendimizi gerçekleştirebilmemizi sağlayan bir kaynak mı, yoksa hayatımızı zorlaştıran anlamsız bir yük mü acı çekmek? Günümüzde acı çekmenin etkileri üzerine bir
- Mehmet Emin Akkaya
- 14 Mar
- 4 dakikada okunur
Kültürel olarak, lohusalık humması, albastı gibi isimlerle de bilinen, doğumdan sonra 6 ila 8 haftalık bir dönemde her annenin fiziksel, psikolojik ve davranışsal değişim yaşaması beklenir. Ancak bu sürenin uzaması ya da şiddetli geçmesi gibi durumlarda doğum sonrası depresyon ihtimali göz ardı edilmemeli ve hem bebeğin hem de annenin sağlığı için dışarıdan alınabilecek destek imkanları değerlendirilmelidir.
Aşağıdaki psikolojik, davranışsal ve fiziksel özellikler doğum sonrası depresyon belirtileri olarak kabul edilir:
Yoğun üzüntü ve boşluk duyguları,
Duyarsızlık,
Aşırı yorulma ve bedensel şikayetler,
Bebeğin beslenmesiyle ya da uykusuyla ilgili aşırı zihinsel meşguliyet,
Bebeğe zarar verme korkusu,
Bebeği yeterince sevmekten emin olamama,
Hafızada zayıflık,
Dikkati sürdürmede güçlük,
Keyif veren etkinliklerden uzak durma,
İştahsızlık,
Kilo kaybetme,
Mutsuz hissetme,
Suçluluk duyguları,
İlgi ve istek kaybı,
Yerinde duramama hali,
Duygusal dalgalanmalar,
Bebekle ilgilenmek istememek ya da bebeği öldürmeyi istemekle ilgili düşünceler
→ Belirtilerin sizde olduğunu düşünüyorsanız, Edinburg Doğum Sonrası Depresyon Ölçeğini doldurmanız, 13 puan ve üzeri bir sonuç elde etmeniz durumunda ise bir ruh sağlığı uzmanına başvurmanız tavsiye edilmektedir.
Anne Olmak Neden Bu Kadar Zor Olabilir?
Bir bebeğin dünyaya gelmesi bir çifti üçlü, yani aile yapar. Bir kadına anne, bir erkeğe baba rolü ekleyen bu yeni yaşam evresi, geniş ailedeki her bir bireyi birer nesil kaydırır. Yeni anne olan kadın, önceden bir ailenin kızıyken şimdi bir bebeğin annesi olarak ortanca konumuna gelir ve yepyeni sorumluluklar üstlenir.
Bu yeni durumda anneyi büyük sınavlar beklemektedir. Bir yanda kendi bebekliğine, annesiyle olan ilişkisine savrularak unuttuğu zorlu deneyimleri hatırlamanın sıkıntısı, bir yanda önceden olduğu kadını ve sahip olduğu hayatı kaybetmenin hüznü, bir yandan da üstlenilmesi gereken bu yeni sorumluluklara adapte olmaya çalışırken ne yaparsa yapsın bebeğine yetememenin çaresizliği onu beklemektedir.
Doğumdan Sonra Annenin Kendi Bebekliğine Dönüşü
Her birimiz, dünyaya geldiğimiz andan itibaren hayatta kalabilmek için bir başkasının bakımına muhtaç olmanın ve ağlamaktan başka bir yolla derdimizi anlatamamanın çaresizliğini yaşarız. Bu süreçte en az bizim kadar çaresiz hisseden biri daha vardır: annemiz. Bebeğini anlayamamanın ve bir türlü ona yetememenin yarattığı duygular, kendini unutmanın ve oradan oraya savrulmanın yorgunluğuyla birleşince tüm gün bu duygularla başa çıkmaya çalışmak kolay iş değildir.
“Merhaba” ile “Elveda” her zaman el ele gelir…
Nasıl ki her seçim bir vazgeçmedir, her yenilik de kendine yer açabilmek için bir başkasının yerine geçer. Aileye yeni katılan bu bebeğe, ebeveyn rolünün beraberinde getireceği duygu ve sorumluluklara yer açabilmek için anne de baba da bir dönüşüm geçirir. Önceden sahip oldukları hayattan, kendilikleri olarak gördükleri kadınlık ve erkeklik halinden bazı parçalar mazide kalır ve yeni özelliklerle donanırlar. Geride bırakmak demek, yas tutmaktır. Önceki hayatınızın ve olduğunuz kişinin yasını tutmak. Yani her başlangıçta olduğu gibi, bir yanımız yeniyi kucaklayıp kutlarken bir yanımızın eskiden vazgeçip veda etmesi gerekir.
Bir Delilik Hali Olarak Annelik
Bakıma bu denli muhtaç bir bebeğe bakabilmek büyük bir dikkat ve özveri isterken, annelerin bunu nasıl başarabildiği konusunda güçlü bir argüman, bunun bir tür kendini unutma ve bebeğe vakfetme hali olduğunu söyler. D. Winnicott’a göre birincil annelik tasası sayesinde anne, tüm dikkatini bebeğine vererek onunla adeta tek vücut olur. Bu sayede bebeğin ihtiyacını anlamaya ve karşılamaya çalışır. Zamanla tamamını bebeğine yönettiği dikkatinin bir kısmı kendisine ve çevresine geri dönerek dengeye kavuşur. Ancak, bu annelik hali eksiksiz ve mükemmel bir annelik hali olarak düşünülmemelidir. Winnicott, annelerin küçük de olsa hatalar yapan, bazı noktaları eksik bırakan bir performans sergileyerek hem insan doğası gereği gerçekçi olan bakım vermenin bu olduğunu hem de bu kusur gözüken eksikliklerin bebeğin dış dünyaya adaptasyon sürecinin sağlıklı olmasında önemli birer etken olduğunun altını çizer. Gerçek dışı beklentilerle örülü “mükemmel anneliğe” karşı “yeterince iyi anne” olmanın öneminden bahseder.
“Anneliğin Kutsallığı” Miti Destek Arayışını Zorlaştırıyor
“Fedakâr, özverili, her daim şefkatli ve sabırlı, bebeğinin ihtiyacını hemen anlayan ve anında doyurabilen hem bebeğe hem kendine bakım verebilen, içgüdüleriyle yolunu kolayca bulabilen bu yüzden de tereddüt bile etmeyen, sonsuz bir sevgiye ve koşulsuz kabule sahip, asla yorulmayan ve hata yapmayan” gibi ifadelerle idealize edilen annelik halini nereden duyduğumuzu bilmesek de bu tanımlara aşinayız. Toplumun annelerden beklediği bu mükemmellik modeli ne yazık ki gerçekçi olmadığı kadar yaralayıcı da. Annelerin de her insan gibi, hata yapan, aklı karışan, bakım almaya ihtiyaç duyan, öfkelenen ve uzaklaşma ihtiyacı duyan canlılar olduğunu yadsıyan bu mit, pek çok kadının bu beklentileri karşılayamadığı için suçluluk ve yetersizlik duygularıyla içine kapanmasına ve yalnızlaşmasına ortam hazırlıyor. Anneliğin sadece pozitif duygularının aktarılması, anne olmanın zaten tüm zorlukları aşmaya yetecek enerjiyi ve gücü verdiğine dair güzellemeler yapılması bu gücü kendinde bulamayan pek çok kadının kusuru kendinde aramasına neden oluyor.
Terapötik ilişkinin sağaltıcı etkisi
Tüm bu zorlu duygularla başa çıkmanın yolu kişinin ne yaşadığını anlayabilmesinden ve bu yalnızlığı bir miktar da olsa paylaşabilmesinden geçiyor. Psikoterapi, sadece size ve sizin hakikatine alan açan bir ortam sağlar. Sosyal ilişkilerde kabul görmeyeceğini düşündüğünüz için paylaşmaktan, üzerine düşünmekten çekindiğiniz duygu ve düşünceleri terapi odasında rahatlıkla açabilir, kendi içsel süreçlerinizi daha iyi anlama imkanına sahip olursunuz. Bir terapist eşliğinde, daha önce kurduğunuz neden-sonuç ilişkilerine farklı bir pencereden bakabilmek, farklı anlamlar verip sahiplenmek ve daha önce kurmadığınız bağlantılar kurarak yaşadıklarınızı dönüştürebilmek mümkün hale gelir. Tıpkı bir deniz feneri gibi terapi de fırtınalı denizde yalnız olmadığınızı, sürüklenmeye devam etseniz bile sabitliğiyle size nerede olduğunuzu bilmenizi ve yönünüzü tayin etmenizi sağlayacak bir deniz feneri işlevi görür. Sizin iyi ve güvende hissetmeniz, bebeğinizin de iyi ve güvende hissettiği bir anneyle büyümesi anlamına gelecektir.
Comentarios